11 Kasım 2012 Pazar

Herşey Değişir Derler...

Bugün bir rüya gördüm, rüyamda senin beyaz evinin önüne gelmiştim. Daha önce orada bulunduğuma emindim ama bir o kadarda yabancı geliyordu bana gördüklerim.

Merdivenlerinden yukarıya çıkarken yoğun bir heyecan ve boğazıma takılan bir mide bulantım vardı. Belki seni göreceğim için, belki senin beni görünce göstereceğin tepkinden dolayıydı bu hislerim.

Düşüncelerim bile ümitsizken gelip kapını çalma cesaretinde bulunmuştum. Açıklama yapmama fırsat verirsen sana söyleyeceğim o kadar şeyim vardı ki, acaba beni dinlermisin diyemeden de edemiyordum.

Düşünceler beynimi kemirirken kapını çaldım, kapı aralanırken önce beyaz bir ışık hüzmesi loş aparman boşluğunu aydınlattı ve yıllardır görmek için herşeyimi vereceğim güzel yüzün gözüktü. İlk anda ne kadar değişmiş diye düşündüm ama sonra farkettim, sende hiçbirşey değişmemiş zaten senin kadar iyi bir insanda hiçbirşey değişemezdi. Melek yüzyıl geçse yine melek olarak kalırdı.

Yüzünde beni görünce bir gerginlik olmuştu, bu gerginlik bana onlarca yıl gelecek kadar uzun gelsede iki saniye kadar sonra bana gülümseyerek beyaz kapında bir adım sağa geçerek beni hiç konuşmadan içeri davet etmiştin. İçeri girdiğimde evin salonu ve mutfağı iç içe geçmiş, yatağının ise sağ köşede olduğunu ve tavanlardan botanik bahçelere inat, türlü renklerde çiçeklerin sallandığını görüyordum. Üzerinde beyaz bir pantolon, dizlerine kadar inen beyaz bir mutfak önlüğü ve arkasında gizli beyaz bir body vardı. Herşey kusursuzdu. Bu arada sen beni mutfağa doğru davet ediyordun.

Herşey bu kadar kolaymıydı diye düşünürken bana aç olup olmadığımı sordun ve daha cevabımı beklemeden mutfak tezgahının altından bir tahta çıkarıp patates doğramaya başlamıştın. Ben mahçupluğumdan ve geçmişye yaşanan olaylardan dolayı sessizliğimi hiç bozmuyordum. Adeta senden gelecek her türlü şeye razıymışım gibi susuyordum.

Aklımdan, seni hala ne kadar çok sevdiğimi, beni biraz anlasan bana darılmayacağını düşünüyordum. Sen ise bir yandan iş yaparken bir yandan da sürekli olarak kafanı kaldırıp bana gülümsüyordun fakat hiç konuşmuyordun. Herhalde ağzını açsan söyleyecek çok şeyin olacağı için susmayı tercih ediyordun.

Doğradığın patatesleri ocağın üzerinde dumanları tüte tüte kaynayan tencereye boşalttıktan sonra bana bir şarap şişesi gösterip içermisin der gibi bakmıştın. Ben oldum olası şarap sevmeme me rağmen elinden zehir olsa içerim :) mantığıyla hiç konuşmadan seni onaylamıştım.  Sen ise kocaman bir kadehin içine neredeyse bir yudum bile olmayacak kadar bir şarap koyduktan sonra bana kadehi uzattın ve bu şarap bitene kadar sana konuşman için süre veriyorum demiştin.

Bu cümle benim boğazımda kalan mide bulantımı dahada doruğa çıkartırken sana benim suçumun olmadığını bu şekilde davranmak zorunda bırakıldığımı, istersen detaylarını anlatabileceğimi ama bu kadar sürede bunları ifade edemeyeceğimi söyledim. Sen ise sürekli olarak benim söylediklerimi onaylar gibi kafanı yukarı aşağı sallayıp sözümün bitmesini bekledin. 

Ben ise sözümün hiç bitmesini istemiyordum fakat o an zamanın durduğunu, herşeyin değiştiğini, senin için benim bir anlam ifade etmediğini anladım. Belki yanılıyorumdur hevesi ise hiç aklıma bile gelmiyordu. Ben ise sadece senin elini tutup, birkez olsun yanına sokulup saçlarını koklamak istiyordum. Bunlar ne kadar uzak düşünceler, ne kadar masalımsı söylemlerdi. Biz bu aksiyonları alabilmemiz için çok uzun bir süre kaybetmiştik. 

Tüm bunlar aklımdan geçerken sen bana misafir geleceğini ve gitmem gerektiğini belirterek güvenlik görevlisini telefon ile çağırmıştın. Sana, güvenlik görevlisine gerek olmadığını kendimin gidebileceğimi belirterek, arkamı dönmeden düş, kalp ve hayal kırıkları ile birlikte evinden çıktığımı hatırlıyorum.

Sonrası sabaha kadar üzüntü hali, bol sigara yüzünden ellerde yoğun bir koku ve uykusuzluk olarak bana yeni bir hatıra kaldı.

Keşke okusan bunları, ne kadar acı çektiğimi anlasan. Hala seni ne kadar çok sevdiğimi öğrensen, sensiz hep bir yanımın boş kaldığını bilsen.

Ben seni sevmekten hiç sıkılmadım, ben sensiz olmaktan hiç gocunmadım da. Yalnız yaşamakta bana koymadı ama daha 31 yaşında olup sana kavuşmak için önümde bir ömür olacağı fikri çok koyuyor. 

M.



Senden Başkası Yetinmek


Nail olmanın adı rüya, rüyanın adı esrar olsun. Uyanması acı, içmesi güzel.

Dokunmak sana, imkansız.

Gözyaşı derim. Özlem...

Özlem; hasret.

Hasret; sen, senden başkası; yetinmek...

31 Ekim 2012 Çarşamba

Gif :)







Akşam akşam sesli güldüm ya, allah cezanızı vermesin. ksşlkdaşskdasşd

Git

Hadi Git

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

Git de şen şakrak geçen günlerine gün ekle,
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar.

Mademki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.

Hadi git, benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.

Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.

Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
Oysaki hep yedekte, hep elde var saymıştın.

Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
Zannetme ki, pişmanlık, mutluluk kadar ırak!

Sanma ki fasl-ı bahar geldiğim gibi gitmez,
Sanma ki hüsranını görmeye ömrüm yetmez.

Her darbene tahammül edecektir bedenim,
Gururum mani olur perişanıma benim.

Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.

Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!

Hercai arılara meyhanedir çiçekler,
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!

Mademki aşk tablosunun takdirinden acizsin,
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.

Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!

Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm!
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.

Korkulu düşlerimi yorumdan kaçırıyorum;
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum!

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git! ...


Cemal Safi

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Apansız Uyanış Gibi...

Sadece ikimizin olabileceği saatlerde, saatler saliselerle, yıllar günlerle ölçülse. Asırlar boyu sadece ikimiz olsak, kokun sinse üstüme hiç çıkmasa.

Şimdi o çok uzaklarda benden. Yüzünü görmeyeli yıllar oldu dile kolay.

Sadece çok seviyorum işte, yoksa katlanılır gibi değil bu hasretlik ama katlanıyor insan bir şekilde. Hep gelecek güzel günlerin hayalini kurarak, uyurken sevgilinin yüzünü hayal ederek belki rüyamda görürüm diye...

Sensiz aslında dalgaları izleyebiliyorum, martıların kafamın üstünde çığlıklarını duyabiliyorum. En önemlisi seni sensizde hala çok sevebiliyorum. Saplantımı değilmi diye kafa yormuyorum, biliyorum derinlerde neler düşünüp, neler hayal edebildiğimi.

Hatırlıyorum boş konuşmalarımızı, birbirimize söyleyemediğimiz yalanların ağırlığını. Umarsızca aklıma geliyor çizdiğin capon suratlarını, çizdiğin kırmızı dudaklı olanları hani...

Belki o zamanlar birbirimizi göremiyorduk ama senden sonra yanımda olupta hissedemediğim duyguları, seni tutamadan hissedebiliyordum. Kuzenim bile seni teselli etmek için elini tutabiliyorken benim sana 3 adımdan fazla yanaşamamam ne kadar acı veriyordu.

Yapamıyorum başka bir kalple, ben beni seven küçük, narin, alıngan, havalı o kalbi istiyorum. Bu satırlar parmaklarımdan dökülüyor ama senin okumadığınıda biliyorum. Benim lanetimde böyle büyük ve ezici oluyor işte. Karıncalar ve filler gibi.


Her yerde seni görmek, bakışlarımdaki donukluk, zamansız dalıp gitmelerim, senin varlığın fikrinin zihnimi öyle meşgul etmesi ki hayalini bile kuramam, beni kuşatan yalnızlık, arkada çalan müzik, olmayan ama hiç aklımdan çıkmayan ve her daim beni çağıran uçurum sesin, kuş olup uçma fikri, hayalim, hayallerim, hayat ve onun imkansızlığı, çıldırmak, boğazımdaki düğüm, içimdeki burukluk, gönlümdeki kırıklık, mahcubiyet ve hicab, imkansızlıklara götüren sözler, hayaller, hayallerim, bekleyişim ve gelmeyişin, hiçbir şey demeyen bir yaşamın umursamadan akışı, haberim, habersizliğim, bîhaberliğin, sınırsız yaylalarda gezinmeye alışkın aklımın sabitliği tek noktada, ellerin, gözlerin, yaralarım yaralandığım, gözümün feri, gözümün nuru, senin yokluğun, mahpusluk, yaftasızlık, ışıksızlık ne kadar zor! Artık ağlamıyorum.

Şimdilerde hep seni unutmayı düşlüyorum uykusuzluklarımda. Bu bile fikrini atmıyor aklımdan. Oysa senin varlığın değil miydi benim yüreğimi ferahlatan, gözlerimi güldüren, neden bu kadar mutlu olduğumu soranlara karşılıksızlığıma sebep. Neden şarkılar hep seni anlatıyor? Neden her şey bu kadar gözlerimi yakıyor? Neden her şey bu kadar anlamsız, neden herkes bu kadar manasız bakıyor bana şimdi?

Yazdıklarım hep seninle başlıyor, yazdıklarım hep seninle bitiyor. Kalemimde biten mürekkebin bıraktığı son iz sensin. Merak etme, ilk iz de sensin. ne çocukluk rüyalarım, ne gençlik hayallerim, ne yaptığım planlar var aklımın labirentlerinde. sen kocaman bir labirent olmuşsun, hiç bilmediğim koridorlarda aç, susuz dolanıyorum devamlı. Elimi nereye uzatsam sana dokunuyorum, nereye baksam gördüğüm sensin. Her akşam batan sen, her akşam batmayan sen, her sabah doğan sen, her sabah doğmayan sen. sensizlik kuşatıyor bu zalim şehri ve artık şehirsiz kaldım. İnsanın gönül sarayı yıkıldığında, sokaklarda dolaşacağı bir şehri kalmıyor. İnsanın mihrabı olmayınca, nereye döneceğini şaşırıyor.

Nedense içimde delice bir his… Bu masalı beraber bitireceğiz. Hislerle devam etmiyor hiçbir zaman yaşam. hissetmek ne kadar hayatî olsa da yaşayışımızda, artık onlara güvenecek gücüm kalmadı. yoksa sadece bir masal mıydın, çocukluğumla dalga geçen?

Kalemim bitti kimbilir kaç kelime önce, hala yazmıyorum bunları kağıda. Yokluğuna da ancak bu yakışırdı! Yokluğu böyle sihirli birinin varlığı hep beklediğim. Oysa önümde hiçbir şey yok ve arkamda hiçbir şey yok.

Geçen gün kaç kar tanesi düştü şehre? Güneş kaç tanesini eritti? Ya ben sana kaç mektup yazdım hiç gönderilmemiş? Kaç kelimenin kanı bulaştı elime? Kaç tanesini öldürdüm senin surlarını geçmek için? Kaç tanesini, kaleni fethetmek için öldürdüm? Sahi, kaç kere öldüm? Her kelimenin önünden, elimde sancağımla koşan ben değil miydim?

16 Ağustos 2012 Perşembe

Ben + Ben = 2Ben

 Ulan hep başka resimler koymaktan kendi resimlerini koymuyorum. Ayna grubunun gözlüklü solisti gibi gizemimi korumak baş düşüncemizdir diyerek birkaç resim paylaştım.

Düşüncelere daldığıma bakmayın, ne kadar sittiri boktan biryer burası diye düşünüyordum :)
Bu eserimizde ise bokstan önce ısınma hareketleri yaparken sıçış pozisyonudur. Bu anıyı buraya yazdıktan sonra hafızamdan da sildim. İlgili mercilere duyurulur.

Tırtıl Pastası

Nette gezerken müthiş bir pasta şekli buldum. Benimde yapmam lazım bu tasarımı. Yalnız yanlarına koydukları nedense bana renkli tatlı prezervatifleri hatırlattı :) Tövbe tövbe.

Paris Özeti

İlk defa bu sene gidip aşık olduğum Paris'in kısa özetidir.

Coca Cola Kırtasiye Seti

Bir setim eksikti o da eklendi koleksiyona. ehu

NTV Hava Uygulaması



Geçenlerde telefonuma NTV'nin hava durumunu gösteren uygulamasını indirdim. Öncelikle peşin edit diyerek uygulamanın dehşet doğru sonuçlar verdiğini söylemek istiyorum.

Saatlik hava durumuna bakmadan afedersiniz sıçmaya gitmiyorum artık :)

Neyse efem, yazılımı inceliyordum o ara birşey dikkatimi çekti. Yaşam sekmesinin altında "Amele Yanığı" olma riski diye bir bilgi var :))

Olm nereden aklınıza geldi la, uygulamaya bakarak amele yanığı olma ihtimali yüksekse atletle çıkmayalım o zaman :)

Süfersiniz genşler.

Ben Demiştim Demeyi Hiç Sevmiyorum :)

 Şimdi peşinen buraya kapağı bırakıyorum demedi demeyin. :))

Olm ben demedim mi bu adam öküz ayarında kahve içiyor dediğimde inanmamıştınız bana. Buyrun buradan yakın.


Minik Serserilikler


Geçen gün kızıma birşeyler almak için çarşı pazar gezmesi yapayım dedim. Standların arasında gezerken bu penyeye rastladım.

Bu nasıl bir serseriliktir Allahım. Bro diye diye yaptığımız erkek erkeğe muhabbetlerimiz aklıma geldi. Almadım tabiki, benim kızıma pembe hariç giydirmiyorum :) Abarttım tabi, lacivert ve yeşilde favorimiz.















.

Göksel - Bende Bi' Aşk Var

Göksel'in son albümünü daha yeni alma fırsatı buldum. İnanılmaz güzel bir ses ve inanılmaz güzel görsellerle dolu bir albüm olmuş.

Uzaktan şarkısını daha önce dinlemiştim bu yüzden albümün favori parçası bence bu şarkıdır. Nasıl sözler bunlar, nutkum tutuldu, soluksuz dinledim.

Tırıvırı yapma lyric ver diyenler böyle buyursun;






Neden kaçtın neden
Mesut olurduk belki
Korkuttum mu seni
Benden ne zarar gelirki
Seni seyretmem gezmem lazımdı
Bu yolun sonunu bulmam lazımdı
Seni tanımam bilmem lazımdı
Bu hikayeye bir son lazımdı
Öyle uzaktan uzaktan hiç konuşmadan
Nasılda bağladın beni
Hani bir geldin bir kayboldun
Esrarlı mağrurdun aklıma sardım seni
Öyle uzaktan uzaktan hiç konuşmadan
Nasılda bağladın beni
Hani bir geldin bir kayboldun

Esrarlı mağrurdun aklıma sardım seni
Nedir sırrın ne senin
Çekip bıraktım sen kimsin
Toz ol derdim bitsin
Aklım aşkını yensin
Seni seyretmem gezmem lazımdı
Bu yolun sonunu bulmam lazımdı
Seni tanımam bilmem lazımdı
Dudaklarıma bir veda lazımdı
Öyle uzaktan uzaktan hiç konuşmadan
Nasılda bağladın beni
Hani bir geldin bir kayboldun
Esrarlı mağrurdun aklıma sardım seni
Böyle uzaktan uzaktan hiç konuşmadan
Nasılda bağladın beni
Hani bir geldin bir kayboldun
Esrarlı mağrurdun aklıma sardım seni
Aklıma sardım seni Aklıma sardım seni

29 Haziran 2012 Cuma

İnsan Ne İçin Yaşar ???

Bugün zeki olduklarına inandığım bir grup, bana insan ne için yaşar sorunsalına kısa çözümler bulabilir misin diye sordular. Herhalde hayatımdaki en kazık sorulardan birisini yönelttiler bana. Ben ki özel hayatımdaki çıkmazlara ve dar boğazlara hiçbir zaman cevap bulamamış, daima kaçmış bir insan olarak soruya tabi ki kaçamak cevaplar verdim. 

Şimdi bu yazıyı okuyan herkesin aklına daha ilk cümlede aynı cevaplar gelecektir. Nedir bunlar diye düşünsek, ilk sırada herhalde aşk, meşk durumları gelir. Bu cevabı karışık olarak iş, para, aile v.s. tamamlar sanırım. Nedir bu cevapları bize verdiren acaba? Neden bir insanın yaşamasına gaye olabilecek bu etkenler, herkesin sorusuna klişe cevaplardır?

Düz adam olup hep tek düze cevaplar vermeyi sevenlerin aksine ben her zaman sorulara en ince ayrıntısına kadar dikkat ederim. Gruptakilerin sorusunu da aynen böyle en ince ayrıntısına kadar düşündüm. Onların verdikleri cevapları kendime uyarladım ama çok farklı amaçlara hizmet ettiğimiz kanısına vardım. 

Aşk : İlk cevap olarak aşkı düşündüm. Yıllardır deli gibi aşığım ama elimde olmayan sebeplerden hep mutluluk kalesinin direğinden döndüm. Cevaplarımı mazeret olarak göstermeyi kabul etmeyerek kaçmayı tercih ettim, oysa gerçekler o kadar muazzam bir şekilde ortada duruyordu ki. Sadece bunları söylemenin vakti değildi ve gerçeği bilmek gerçekten belalı bir işti. En iyisi hiçbirşey söylememek ve kendinden soğutmaktı. Neyse efem oturup yazsam 5 cilt roman olacak bu konuyu bir kenara koyarak, konuyla irintili olarak diğer etkenleri düşündüm. 

Aile : Ailem ile yıllardır bir üst paragrafta yazdıklarım yüzünden nane mollayım. Bu nane mollalık, benden kasıtlı olmamakla beraber, bana uygulanan dayatmalara ve empoze edilmeye çalışılan çarpık gerçeklere dayanıyor. Bu konuda uzun bile düşünmeden geçtim. 

İş : Her zaman deliler gibi çalışan, uslanmaz bir işkolik olarak, iş hayatı benim amacım olmaktan çıkmış, hayat tarzı olmuş meğerse. Ben günümün 18 saatini işte, 2 saatini yolda, 4 saatini ise uyuyarak geçiriyorum. Bu durum yaklaşık olarak 5-6 yıldır böyle. Seviyorum işimi kardeşim isyanlarında da değilim. İş olmasın ona da varım demeyi çok isterim ama tatilde bile çalışıyorum. Sanırım psikolojik bir tedaviye ihtiyacım var. 

Para : Para konularına public ortamlarda girmeyi hiç sevmeyen bir insan olarak, babamdan kalan para ve kendi işimden kazandığım para hakkını veriyor. Bu konuda benim için amaç olmaktan çıkmış. 20'li yaşlarda bu soru bana sorulsa tek geçebilirdim ama :) 

Şimdi diyeceksiniz; eee herşey senin için amaç olmaktan çıkmış, yaşayıpta napıyosun git atla bir yerden öl geber daha iyi. Hakikaten benim amacım yokmuş, okeyde eli bitipte okeyi atmak için dönen adam kadar bile amacım ve heyecanım kalmamış. 

En sonunda, herşeye rağmen sikerler hayatın amacını, benim hayatımın içine etmeme neden olan tek bir tutkum var bu da bana yeter dedim. Yatağımın kenarında uykuya dalmadan baktığım fotoğraf kadar bana yakın, ama elini tutmak için kaf dağlarına çıkmayı gerektirecek kadar uzun bir yolda olan tutkum.
 
Gerisi teferruat olmuş hayatımda. Çokta üstüme gelmeyin, balık yapıp üstüne yoğurt yer intihar ederim. 


18 Haziran 2012 Pazartesi

Bira Konusundaki En Saçma İş

Eveeeet bir haftadır Bodrum'da günümü gün ettim ve kürkçü - tilki misali dükkana geri döndüm. Bodrum'un gündüz sessiz sakinliğini, insanların sıcaklığını, ortamın stressizliğini ve gecelerininde deli dolu geçmesini seviyorum. Emekli olunca Küba'ya yerleşemezsem kesin olarak Bodrum'a yerleşeceğim. Dur lan piyango çıkarsa da gidebilirim. Kısıtlamayayım hemen kendimi...

Bu bir haftalık bölümde hayatımda yaptığım en saçma işi yaptım ihtimalle :) Şöyle ki efem, Efes Plisener'ın bayisini ayarladık eve Efes dolabı aldık. Maximum iki günde dolap boşaldığı için adamlar her geçerken bize uğradılar. En son evin içinde arkadaşın "Mal geldi olm bu seferde sen al" dediğini duydum :)

Eşeğin bir tarafına su kaçırmak dedikleri bu olsa gerek.

Hastasıyızz dedeeeee...

Tracy Chapman - Give Me One Reason

Getirin biramı...

5 Haziran 2012 Salı

Sucu Çocuk

Yaş 12-13 filan, tam hatırlayamıyorum. Evde oturuyorum, dışarıda feci bir sıcak var, annem bana yalvarmış ama onunla pazara gitmeye ikna edememişti. Zavallı kadın, o sıcakta tek başına pazara gidip bütün alışverişini yapıp yorgun argın eve gelmişti.

Annem her zaman patates aldığı adamı tarif edip, git bir sürahi buzlu su götür içsinler, adamlar kavrulmuş sıcaktan demişti. Bende evden oturmanın vermiş olduğu sıkıntıyla olur diyerek, bir sürahi dolusu buzlu suyu hazırlayıp evden çıkmıştım.

Pazara tam girecekken birisinin bana şşşt çocuk diye seslendiğini duyup, sesin olduğu tarafa bakmıştım. Karşımdaki adam bir bardak su kaç para demişti bana.

O an büyük bir heyecan yaşamıştım, çünkü hayatımda ilk defa para kazacanktım. 50 kuruş abi dediğimi hatırlıyorum. Adama buz gibi soğuk suyu verip, usta edasıyla bardağın dibinde kalan son damla suyu kızgın asfalta savurduğum an hala gözümün önünde.

Neyse efem, bu adam ve yanındakilere birer bardak su verip sürahinin kalan çeyreğini patatesçiye götürecektim ama nafile, daha iki adım atmamıştımki başka birisi daha su istedi. Son suyuda bu adama verdikten sonra koşa koşa eve gitmiştim.

Annem, patatesçiye suyu verip vermediğimi sorduğunda ise şu anda meşgul olduğumu hemen bir sürahi daha su vermesini istemiştim. Yeni sürahiyide aldıktan sonra akşama kadar eve 7-8 kere daha su almaya dönmüştüm. En sonuncusunda annem hayırdır deyince gerçeği anlatmak zorunda kalmıştım. Annemde "Eee ilk paranla bana bir tatlı ısmarlarsın artık" demişti. Son seferden sonra anneme en pahalısından dondurma almıştım.

İlk paramı işte böyle kazanmıştım.



Babamın Anısına

rahmetli babamın bir anısıdır.

1970 yıllarda köyde herkesin gariban, herkesin bir ekmeğe yağ sürüp 10 kişi yediği zamanlar. babam, dedem ve babamın amcası beldede kalaycılık yaparak iki aile geçindiriyormuş. kıt kanaat ve ancak karın doyuran bir iş için hergün saat sabahın beşinde 13 km yol yürüyorlarmış. (aynı yoldan arabayla giderken bitmek bilmemişti, varın gerisini siz düşünün).

neyse, amcam birgün parasını biriktirmiş, kendi oğlu olmadığı için babama cepleri olan kumaş bir pantolon almış. o zamanlarda köyde cepli pantolon köyün en zengininin oğlunda bile yokmuş. babam tabi hemen pantolonu giyip arkadaşlarının yanında almış soluğu, eller cepte atmış havasını. çocuklar babamın pantolonun cebine ellerini sokabilmek için bilumum oyuncak (oyuncaktan kasıt, çelik çomak, bilyeli araba filan bu arada) teklif etmişler. babam için değerli tabi pantolon hiçbirisine yüz vermemiş.

çocuklar salya sümük, anneeeğğğ babaaağğğ bizde o pantolondan istiyoruz nidalarıyla evlerinin yolunu tutmuşlar. akşam olmuş, evin tahta kapısı çalmış, köyün ahalisi evin önüne toplanmış,

- dursun abi çocuğa cepli pantolon almışsınız, bizimkilerde istiyor ayıp değilmi?

diye veryansın etmişler. dedem insanları ok dude, hallederiz mate diyerek evden uzaklaştırmış ama sonrasında evde kıyamet kopmuş tabi.

babannem en son çare olarak babamın pantolonunu kalın urganla dikmiş ve hadi sok şimdi ellerini cebinede görelim demiş.

babam o gün gece yarısı kalkıp, babanemin diktiği cepleri açmış ama bir dahada o pantolonu hiç giymemiş. evde kimse olmadığı zamanlarda gizli gizli giymiş.

böyle anımı olur amk demeyin, daha acımtırak halleride varmış ama arabeske bağlayıp kendimizi jiletlemenin alemi yok.

kıssadan hisse : cep güzel birşey.

İç Burkan Garibanlık Anıları

Evden gelen para bitmiş ve gecenin bir yarısı olmuş ve tüm gün yazı çizi yapmaktan yemek yenmediğinden olacak karnım omuriliğime yapışmış vaziyetteydi.
saat 24:00 civarları olsa gerek patron yanına çağırdı.
bir korku bir tedirginlik yanına gittim.
ama açlık diz boyunu geçti bitti fırladı vaziyette.
içeri girdim ki ne göreyim.
patronun önünde briket büyüklüğünde bir helva ve kocaman bir hindi (kızarmış) .
nasıl bir kombo yemek anlamadım ama helva bir yandan hindi diğer yandan ... olacak iş değil ve şaka da değil.
bana bir şeyler söylüyor ama duymak zor gözüm gönlüm herşeyim masanın üstündekilerde.
neyse anladım zarzor dediklerini .yardımcısını çağırdı ve doydum at bunları dedi (at dedi resmen)
lan daha iki lokma yedin yazık be.
patron geri kalanı ben yiyim mi? diyemedim...
yardımcı kapıdan çıktı ardından bana yol verdi hadi git dedi ben de çıktım.
lan arkasından baktım ki aldı onları lavuk çöpe attı.
gece bilmemkaç yawwaşca çöpün oraya gittim.
sağa sola baktım kimseler yok.
olm dedim kendi kendime yerden izmarit bulup içmedin mi?
kedi köpek çerden çöpten yiyor hasta oluyor mu?
organizma aşağı yukarı aynı ...!
zaten çöpte o kadar kötü değildi.
hadi dedim davran yiğidim.
çöpe daldım bir güzel.
(yanıma çöpe inerken tuz bile almıştım)
güzelce yemeye başladım mis gibi ohhh ,bir yandan hindi bir yandan da helva (ama süper helva)
helvanın üstünü yinede kazıdım ki mikrop kapmayım (hijyen ayakları ama hikayeden tabiki)
yedim yedim yedim yüzüm gülmeye başladı yavaş yavaş...
derken binanın üst katlarından bazı sesler işittim.
yukarı baktım.
2 nci kattan bana ahu gözlü sekreter bakıyor (ki ona yazıyorduk tabiki,bilgi işlem sorumlusuyuz havalıyız bide)
3 ve 4 ncü kattakiler de bakıyorlar.
evet boy oldu 120 santim civarları.
direkt yerin dibine geçecem ama yer bile yok etrafta.
o an renault 12 station wagon bir arabanın bagajında yolculuk ederken o kıza görünmek bile katlanılır bir rezillik olarak göründü bana nedense.
durum o derece kötü ki garibanlık az gelir.
karnım şükür doydu.
olayı kotardım hem de yüzümün akıyla o da ayrı bir hikaye .
o kadar helva çöpe atılmaz ama , hindi de süperdi (patron gecenin bi vakti o hindiyi nereden buldu o kadar helvayı neresine koyacaktı esas olay o ama ona uyacak başlık yok ,açması da uzun ve zahmetli)

Hayatımın Renk Sınıfları

Bugün hayatı renklere bölmeye, sınıf sınıf renklerine ayırmaya karar verdim. İş, özel yaşam, eğitim, insanlar hepsi aynı renk olucaktı. Rengarenk olur, iyi bir beyin jimnastiği yaparım dedim. Çokta renkli olmadı açıkçası...

İş : Gri (siyaha kaçan)
Aşk : Koyu siyah (:
Para : Kahverengi (B.k gibiden kasıt ahah)
Sağlık : Yeşil (Always GoGreen)
Sosyallik : Rengarenk (Her ortama uyarım)
Beklentilerim : Kırmızı (Her an alert verebilir)
Uzun ve Kısa Vadeli Planlar : Mavi (Gökyüzü rengine istinaden, hep hayallerde yaşıyorum)
Yaşam : Sarı (Arabam serviste, her sarı taksinin peşinde koştuğum için bu aralar sarı)
Yeme : Kırmızı (Sürekli fast-food yemekten ev yemeği yiyemez oldum, fena.)
İçme : Sarı (Bira rengi sarı, bende bir birakolik olarak normal olarak sarı)
Gezme - Tozma : Siyah (Gece alemlerinde başköşeye adımızı yazmışız, muhahahahaha, pardon)
İletişim : Beyaz (Etkili iletişim tekniklerinde sütten çıkmış ak kaşık gibiyim)
Şans : Kırmızı (Her daim alert mode : on )
Spor : Mavi (Hergün iki saat yüzüyorum, eski lisanslı yüzücüyüm la ben, valla (: )

Adele - Rolling In The Deep (Live)

Günün sakızı :)

3 Haziran 2012 Pazar

Emre Aydın - Jolly Joker Konseri

Bir daha s.kseler gitmem dediğim Jolly Joker'e yine gidip yine konser izlemek zorunda kaldım. İçimde belki düzeltmişlerdir, belki çok insan gelmez tenha olur v.s. gibi fikirlerle mekana girdim.

Herşey çok güzel başlamıştı, saat 22:00'da bütün liseli bebeler mekana dolunca ve mekanın klimaları çalışmayınca hamama döndü. Emre paşa!da 23:40'da sahne alınca sırtımdan ter çıktı.

Ulan o değilde Emre Aydın'ın sahneye çıkmasıyla klimalar çalışmaya başladı en çok ona sinirleniyorum. Kıç kadar mekana 1000 tane adam sokup klimaları açmayan zihniyete her türlü sövebilitem var.

Neyse Emre Aydın'ın performansı iyiydi de gece kabus gibi bitmedi.

Hee bir daha Jolly Joker'den içeri girermiyim? ASLA !!!

Dip not : Gece boyunca tacizine uğradığım 3 hatun bu yazıyı hasbel kader okursanız Allah belanızı versin, zaten terliydim sizde üstüne tuz biber oldunuz.

Birde öyle konserlerde erkeklere göğüslerinizi yapıştırmayın evladım. Herkesin niyeti iyi olmayabilir :)

Gotye - Somebody That I Used To Know


Günün  ağzıma dolanan parçası.

****************************

Sözlerini çevirelim tam olsun, mesaj vermek isteyen kutuya 10 TL atsın.

****************************

arada sırada beraber olduğumuz zamanları düşünüyorum
mesela ölecek kadar mutlu olduğunu söylediğin zamanı
benim için doğru kişi olduğunu düşünüyordum
ama yanındayken çok yalnız hissediyordum
ama aşk budur ve bu acıyı da hala hatırlarım

bazı mutsuzluklara bağımlı olabiliyorsun
sonsuz teslimiyet gibi
hep sonsuz
bu işi yürütemeyeceğimizi anladığımızda da
hala arkadaş kalabileceğimizi söylemiştin
ne yalan söyleyeyim, bittiğine sevinmiştim

ama beni böyle kesip atmak zorunda değildin
hiçbir şey olmamış gibi davranmamalıydın
sanki hiç olmamışız gibi
üstelik aşkına ihtiyacım bile yok
ama bana yabancı gibi davranıyorsun
bu da zoruma gidiyor
bu kadar alçalmak zorunda değildin
arkadaşlarını gönderip plaklarını aldırdın
üstüne bir de numaranı değiştirdin
bütün bunlara hiç gerek yoktu
artık sadece bir zamanlar tanıdığım birisisin
artık sadece bir zamanlar tanıdığım birisisin
artık sadece bir zamanlar tanıdığım birisisin

arada sırada bana kazık attığın zamanları düşünüyorum
nasıl da her seferinde kendimi sorumlu hissettirmiştin
ama ben bu şekilde yaşamak istemiyorum
her söylediğin lafın altında anlamlar arayarak
vazgeçebileceğini söylemiştin
hani sadece bir zamanlar tanıdığın birisine takılıp kaldığını görmeyecektim

ama beni böyle kesip atmak zorunda değildin
hiçbir şey olmamış gibi davranmamalıydın
sanki hiç olmamışız gibi
üstelik aşkına ihtiyacım bile yok
ama bana yabancı gibi davranıyorsun
bu da zoruma gidiyor
bu kadar alçalmak zorunda değildin
arkadaşlarını gönderip plaklarını aldırdın
üstüne de numaranı değiştirdin
bütün bunlara hiç gerek yoktu
artık sadece bir zamanlar tanıdığım birisisin

bir zamanlar tanıdığım
bir zamanlar tanıdığım birisi
bir zamanlar tanıdığım
artık sadece bir zamanlar tanıdığım birisisin
bir zamanlar tanıdığım
bir zamanlar tanıdığım birisi
bir zamanlar tanıdığım
birisi

29 Mayıs 2012 Salı

Angarya Nefesler

Uzaklaştım benden, geride bir şehirde kaldı o gülümseyen çocuk. Zevk için kitap okur, çay içerdi o. Şimdi bu bedene ağır geliyor yaşamak.

Angarya sanki nefes almak...

Senden Sonra

Senden sonra, ben hiç olmamışım aslında.

Parça parça kaçmak istediğim herşeyin resmi gözümün önüne geliyor.

Bir keresinde Nardis'e girip şöyle bir masalara bakınıyorum.

Biliyormusun ben hep sol yanımdaki sandalyeyi senin için boş bırakıyorum. Sen seviyorsun diye hiç sevmediğim halde şarap bile içmeyi öğreniyorum, ki sen içerken sana eşlik edebileyim.

Başka bir seferinde ise kendimi boş boş Galata'da, tünelde gezinirken buluyorum. Belki gezdiğin yerlerde yeniden bulunursun umuduyla boş boş sağa sola bakıyorum.

Aklıma bir anda Nupera'yı bilmediğim için beni tatlı sert azarlayışın geliyor. İtiraf etmek gerekirse o gün aslında biraz keyfim kaçmıştı. Yüzümde acı bir gülümseme ile yoluma devam ediyorum.

Görsem seni tanırmıyım diye merak ediyorum, çocuk suretin ne de olsa hep aklımda. Mimiklerin, nelere tepki verdiğini bir an olsun bile unutmuyorum. Karnıma ağrılar giriyor.

Gitmekmi zor kalmakmı zor ikilemini yaşıyorum. Bu sefer soruya net bir cevap bulabiliyorum.

Başkası tarafından kırılmış bir kum saatiydi benim hayatım. Bulduğum çatlaklardan parçalarım sağa sola savrulur durur her zaman. Kah bir gün bir rüzgar esti, aldı parçalarımı götürdü benden uzak köşelere. Kah bir yağmur yağdı, sular seller olup götürdüler beni. Ne zaman biteceğimi bende bilmiyorum. O kadar önemide yok, zaten sensiz her gün benim için yok sayılan, sadece takvim yaprağından kopardığım saman kokulu sayfadan ibaret.

Molam bitti, yine gerçek yerim olan yalnızlık arkasına gidiyorum. Her zaman yaptığım gibi, yine senin adına, belkide hiçbir zaman okumayacağın hikayeler yazıyorum.


27 Mayıs 2012 Pazar

Tomofis Tech

Ne zamandır aklımda, aptalca sorunlarıyla uğraştığım işlerin çözümlerini bir yere yazmak vardı.

Ehh amacıma kısmen ulaştım, şimdilik vakit yok diye birkaç birşey karaladım ama en kısa zamanda doldururum ben orayı :)

Tomofis gururla sunar :

tomofistech.blogspot.com

25 Mayıs 2012 Cuma

Aç - Kapa / Yes - No

Önce aç, sonra kapat, istedin aç, istemedin kapat, sonra kapalıyken bir daha kapat.

Banada bu switchten lazım. Günlük ruh haline göre switchi hayır yap, gelene otomatik hayır desin.

Hayır demek hiç yapamadığım bir şey, maalesef.


24 Mayıs 2012 Perşembe

Hasta La Bebe

Behzat amirime çok yakışmış ya la :)))

İroni Belgeseli

Kral bir hamburgercideki kasadaki çocuğun,

"Mehmet Bey bir süper cola lütfen" dedikten 10 dakika sonra dışarıda sigara molasında,

"Mehmet olm sigara versene y.rramm" demesi ne kadar ironik.

Bee Gees - Staying Alive


 Vay arkadaş iyiki bu dönemde yaşayıp bu pantolanlardan giymemişim. Azıcık t.şaklı bir adamsan sıçtın ahah

Son Durum Özeti

Yorumsuz :)

Kutu Jack Daniel's

Benim bunu yeni duymamın sebebini birisi bana acilen açıklayabilirmi ltf.

M.

20 Mayıs 2012 Pazar

Hafta Sonu Filmleri

Berlin Kaplanı

İzledim,

Kurgu : 5/10
Akıcılık : 2/10
Aksiyon  : 4/10
Son : 4/10

Ata Demirer'in önceki filmlerinin hatrı olmasa bu kadar bile puan vermezdim aslında. 
Sen Kimsin ?

İzledim,

Kurgu : 1/10
Akıcılık : 1/10
Aksiyon  : 1/10
Son : 1/10

Rezalet
The Woman in Black

İzledim,

Kurgu : 6/10
Akıcılık : 7/10
Aksiyon  : 5/10
Son : 6/10

Yaneee :)

Hayalimin Resmi Çizilmiş :)

Birisine sevdiğim kişinin aklımdaki yansımasını anlatıp çiz desem ancak bu kadar olurdu :)


Yağmurda Ağlamak

Biliyormusun ben bu saatte hep seni düşünüyorum. Plaza ışıklarının yansıdığı gökyüzündeki turuncu kefenin sakladığı kim bilir ne kadar yıldız olduğunu, acaba senin hangi yıldızı tuttuğunu düşünüyorum. 

Hayallerimi dünya bu kadar genişken neden küçücük bir kavanoza sıkıştırıp, ağzını açamayacağım kadar sıkıştırdığımı düşünüyorum. Hayallerimin nefes alması için yeri kalmışmıdır acaba, yoksa o kadar korkmamalımıyım? Şehirde hala ikimize yetecek kadar temiz hava varmıydı?

Neden başıma gelen her olaydan kaçıyordum ki? Dün belki bu histen, çekip kendimi sıyırmam için en büyük fırsatı yakalamıştım. Hıh belki o kadar kolay değildir küçük dostum.

Yağmur dün bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Elimde her zaman işe yarayacağını düşündüğüm, portatif, katlanarak küçücük bir hale gelen şemsiyem vardı. Metronun buharlı merdivenlerinde duran insan kalabalığına gözlerimi devirerek bakmıştım. Hiç hava durumuna bakmadan evden çıkılmayacağını öğrenmedikleri için içimden hepsine serzenişte bulunmuştum. Kalabalığın yanından itiş kakış halinde geçerken şemsiyem olduğu için yeniden mutlu olmuştum. Bir yandan dışarıdan gelen insanların sırılsıklam hallerini görüp, diğer yandan hiç ıslanmadan eve gideceğimi düşünüyordum. Metronun merdivenleri yavaş yavaş bitip günün aydınlığını üstüme çöktükçe, yüzüme vuran suyunda şiddeti artıyordu. Şemsiyemi açana kadar zaten kısmen ıslanmıştım. Islaklık ne kadar sevmediğim bir duyguydu aslında. 

Çıktığım meydanda beni küçük bir sel ve daha önce görmediğim kadar çok yağan bir yağmur bekliyordu. Çok fazla yürümemiştim ki ıslanmadık yerim kalmamıştı, övündüğüm küçük şemsiyem artık işlevini kaybetmiş, benimle yağmur arasında bir kalkan olmaktan çıkmıştı. En iyisi kapatıp, doğanın bana sunduğu bu deneyimi yaşamalıyım diye düşünerek, şemsiyemi kapatıp elimde taşımaya başladım. 

İnsanların anlamsız bakışları altında ıslanmaya devam ediyordum. Islanmak o kadarda kötü birşey değilmiş meğerse. Ne de olsa benim her rüzgarımda mutlaka fırtınada oluyordu, hep sözde ıslanmaktansa bir kerede gerçekten ıslanıyordum. 

Sonra aklıma ansızın yine sen geldin, gözlerim dolu dolu oldu. Farkettimki zaten ıslanıyordum ve bu küçük oyunumda benim gözlerimin dolduğunu ve ağladığımı kimse anlayamazdı. O an yaşadığım özgürlük duygusu çok güzeldi. 

Dün doya doya ağladım... 


18 Mayıs 2012 Cuma

Çocukken

 Geçen gün çocukluğumun geçtiği kutsal parkta dakikalarca oturup geçmişi düşündüm.

Tabi park o zamanlar bu halde değildi, tamamen çehresi değişmiş. Yeni nesil oyuncakların olduğu yerlerde kum havuzu, kaydırak, basketbol sahamız vardı.

Japon kale yaptığımız o güzelim bankların yerine uzun sedir tarzı banklar konmuş. Çocukların top oynamak için hiç yeri kalmamış.


Oysa ki eskiden ne kadar güzeldi bu park. Her yerinde farklı bir anım vardı. Eee ne de olsa hayatımın ilklerini hep bu parkta yaşamıştım. Mesela ilk defa aşık olmuştum, ilk defa bir kızı öpmüştüm, ilk defa bu parkta kavga etmiştim, ilk defa bu parkta kaşımı açmıştım.

O zamanlar bu park insana ne kadar devasa geliyordu. Şimdi 31 yaşında bir birey olarak bu parka baktığımda neresine sığıpta bu kadar çok vakit geçirebildiğime anlam veremiyorum.


Hayatımın resmen büyük ve en güzel bölümünü buradaki taşların, toprakların üstünde geçirmiştim. Keşke filmlerdeki gibi insana bir şans daha verilsede o yaşlarıma geri dönsem. Yine maçlar yapsam, umarsızca sağa sola koşturabilsem.

Yaşlanmak böyle birşey demekki, her zaman benden yaşlı insanların geçmişlerini anlatmalarını hayretle izlerdim. Yaşını yaşa, geçmişi ne yapacaksın derdim ama meğerse ne kadar haklılarmış. Ne kadar yozlaşmış ve değişmiş herşey. Tıpkı benim ve bu yazıları okuyan senin gibi.

İş, güç, sinir, stres derken belki yalnız belki çocuklarımızın elinde ölüp gideceğiz. Her zaman ne istedim biliyormusun?

Ölmeden önce sevdiklerim gözümün önünden geçsin, tüm güzel anlarımı sanki yeniden yaşıyormuşcasına hissedeyim, sonra varsın ruhum yerinden çıksın nereye gidecekse gitsin.

Eşkıya ne demişti;

"Sen ölünce toprağında bir çiçek olacaksın, o çiçekten bir arı bal yapacak ve belki de o arı ben olacağım."

Kimbilir...

Uyandığımdan Beri


Uyandığımdan beri bu şarkıyı söylüyorum.

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Her Zaman Her Yerde En Büyük Cimbom

 Önce Taksim'i sonra Arenamızı yaktık. Böyle bir şampiyonluk daha önce görülmedi. Fenevbahçe Arenada kupa alana kadar ezeli rekabet denilen birşey kalmadı artık :)))

Goyduk mu ??? :)))