29 Haziran 2012 Cuma

İnsan Ne İçin Yaşar ???

Bugün zeki olduklarına inandığım bir grup, bana insan ne için yaşar sorunsalına kısa çözümler bulabilir misin diye sordular. Herhalde hayatımdaki en kazık sorulardan birisini yönelttiler bana. Ben ki özel hayatımdaki çıkmazlara ve dar boğazlara hiçbir zaman cevap bulamamış, daima kaçmış bir insan olarak soruya tabi ki kaçamak cevaplar verdim. 

Şimdi bu yazıyı okuyan herkesin aklına daha ilk cümlede aynı cevaplar gelecektir. Nedir bunlar diye düşünsek, ilk sırada herhalde aşk, meşk durumları gelir. Bu cevabı karışık olarak iş, para, aile v.s. tamamlar sanırım. Nedir bu cevapları bize verdiren acaba? Neden bir insanın yaşamasına gaye olabilecek bu etkenler, herkesin sorusuna klişe cevaplardır?

Düz adam olup hep tek düze cevaplar vermeyi sevenlerin aksine ben her zaman sorulara en ince ayrıntısına kadar dikkat ederim. Gruptakilerin sorusunu da aynen böyle en ince ayrıntısına kadar düşündüm. Onların verdikleri cevapları kendime uyarladım ama çok farklı amaçlara hizmet ettiğimiz kanısına vardım. 

Aşk : İlk cevap olarak aşkı düşündüm. Yıllardır deli gibi aşığım ama elimde olmayan sebeplerden hep mutluluk kalesinin direğinden döndüm. Cevaplarımı mazeret olarak göstermeyi kabul etmeyerek kaçmayı tercih ettim, oysa gerçekler o kadar muazzam bir şekilde ortada duruyordu ki. Sadece bunları söylemenin vakti değildi ve gerçeği bilmek gerçekten belalı bir işti. En iyisi hiçbirşey söylememek ve kendinden soğutmaktı. Neyse efem oturup yazsam 5 cilt roman olacak bu konuyu bir kenara koyarak, konuyla irintili olarak diğer etkenleri düşündüm. 

Aile : Ailem ile yıllardır bir üst paragrafta yazdıklarım yüzünden nane mollayım. Bu nane mollalık, benden kasıtlı olmamakla beraber, bana uygulanan dayatmalara ve empoze edilmeye çalışılan çarpık gerçeklere dayanıyor. Bu konuda uzun bile düşünmeden geçtim. 

İş : Her zaman deliler gibi çalışan, uslanmaz bir işkolik olarak, iş hayatı benim amacım olmaktan çıkmış, hayat tarzı olmuş meğerse. Ben günümün 18 saatini işte, 2 saatini yolda, 4 saatini ise uyuyarak geçiriyorum. Bu durum yaklaşık olarak 5-6 yıldır böyle. Seviyorum işimi kardeşim isyanlarında da değilim. İş olmasın ona da varım demeyi çok isterim ama tatilde bile çalışıyorum. Sanırım psikolojik bir tedaviye ihtiyacım var. 

Para : Para konularına public ortamlarda girmeyi hiç sevmeyen bir insan olarak, babamdan kalan para ve kendi işimden kazandığım para hakkını veriyor. Bu konuda benim için amaç olmaktan çıkmış. 20'li yaşlarda bu soru bana sorulsa tek geçebilirdim ama :) 

Şimdi diyeceksiniz; eee herşey senin için amaç olmaktan çıkmış, yaşayıpta napıyosun git atla bir yerden öl geber daha iyi. Hakikaten benim amacım yokmuş, okeyde eli bitipte okeyi atmak için dönen adam kadar bile amacım ve heyecanım kalmamış. 

En sonunda, herşeye rağmen sikerler hayatın amacını, benim hayatımın içine etmeme neden olan tek bir tutkum var bu da bana yeter dedim. Yatağımın kenarında uykuya dalmadan baktığım fotoğraf kadar bana yakın, ama elini tutmak için kaf dağlarına çıkmayı gerektirecek kadar uzun bir yolda olan tutkum.
 
Gerisi teferruat olmuş hayatımda. Çokta üstüme gelmeyin, balık yapıp üstüne yoğurt yer intihar ederim. 


18 Haziran 2012 Pazartesi

Bira Konusundaki En Saçma İş

Eveeeet bir haftadır Bodrum'da günümü gün ettim ve kürkçü - tilki misali dükkana geri döndüm. Bodrum'un gündüz sessiz sakinliğini, insanların sıcaklığını, ortamın stressizliğini ve gecelerininde deli dolu geçmesini seviyorum. Emekli olunca Küba'ya yerleşemezsem kesin olarak Bodrum'a yerleşeceğim. Dur lan piyango çıkarsa da gidebilirim. Kısıtlamayayım hemen kendimi...

Bu bir haftalık bölümde hayatımda yaptığım en saçma işi yaptım ihtimalle :) Şöyle ki efem, Efes Plisener'ın bayisini ayarladık eve Efes dolabı aldık. Maximum iki günde dolap boşaldığı için adamlar her geçerken bize uğradılar. En son evin içinde arkadaşın "Mal geldi olm bu seferde sen al" dediğini duydum :)

Eşeğin bir tarafına su kaçırmak dedikleri bu olsa gerek.

Hastasıyızz dedeeeee...

Tracy Chapman - Give Me One Reason

Getirin biramı...

5 Haziran 2012 Salı

Sucu Çocuk

Yaş 12-13 filan, tam hatırlayamıyorum. Evde oturuyorum, dışarıda feci bir sıcak var, annem bana yalvarmış ama onunla pazara gitmeye ikna edememişti. Zavallı kadın, o sıcakta tek başına pazara gidip bütün alışverişini yapıp yorgun argın eve gelmişti.

Annem her zaman patates aldığı adamı tarif edip, git bir sürahi buzlu su götür içsinler, adamlar kavrulmuş sıcaktan demişti. Bende evden oturmanın vermiş olduğu sıkıntıyla olur diyerek, bir sürahi dolusu buzlu suyu hazırlayıp evden çıkmıştım.

Pazara tam girecekken birisinin bana şşşt çocuk diye seslendiğini duyup, sesin olduğu tarafa bakmıştım. Karşımdaki adam bir bardak su kaç para demişti bana.

O an büyük bir heyecan yaşamıştım, çünkü hayatımda ilk defa para kazacanktım. 50 kuruş abi dediğimi hatırlıyorum. Adama buz gibi soğuk suyu verip, usta edasıyla bardağın dibinde kalan son damla suyu kızgın asfalta savurduğum an hala gözümün önünde.

Neyse efem, bu adam ve yanındakilere birer bardak su verip sürahinin kalan çeyreğini patatesçiye götürecektim ama nafile, daha iki adım atmamıştımki başka birisi daha su istedi. Son suyuda bu adama verdikten sonra koşa koşa eve gitmiştim.

Annem, patatesçiye suyu verip vermediğimi sorduğunda ise şu anda meşgul olduğumu hemen bir sürahi daha su vermesini istemiştim. Yeni sürahiyide aldıktan sonra akşama kadar eve 7-8 kere daha su almaya dönmüştüm. En sonuncusunda annem hayırdır deyince gerçeği anlatmak zorunda kalmıştım. Annemde "Eee ilk paranla bana bir tatlı ısmarlarsın artık" demişti. Son seferden sonra anneme en pahalısından dondurma almıştım.

İlk paramı işte böyle kazanmıştım.



Babamın Anısına

rahmetli babamın bir anısıdır.

1970 yıllarda köyde herkesin gariban, herkesin bir ekmeğe yağ sürüp 10 kişi yediği zamanlar. babam, dedem ve babamın amcası beldede kalaycılık yaparak iki aile geçindiriyormuş. kıt kanaat ve ancak karın doyuran bir iş için hergün saat sabahın beşinde 13 km yol yürüyorlarmış. (aynı yoldan arabayla giderken bitmek bilmemişti, varın gerisini siz düşünün).

neyse, amcam birgün parasını biriktirmiş, kendi oğlu olmadığı için babama cepleri olan kumaş bir pantolon almış. o zamanlarda köyde cepli pantolon köyün en zengininin oğlunda bile yokmuş. babam tabi hemen pantolonu giyip arkadaşlarının yanında almış soluğu, eller cepte atmış havasını. çocuklar babamın pantolonun cebine ellerini sokabilmek için bilumum oyuncak (oyuncaktan kasıt, çelik çomak, bilyeli araba filan bu arada) teklif etmişler. babam için değerli tabi pantolon hiçbirisine yüz vermemiş.

çocuklar salya sümük, anneeeğğğ babaaağğğ bizde o pantolondan istiyoruz nidalarıyla evlerinin yolunu tutmuşlar. akşam olmuş, evin tahta kapısı çalmış, köyün ahalisi evin önüne toplanmış,

- dursun abi çocuğa cepli pantolon almışsınız, bizimkilerde istiyor ayıp değilmi?

diye veryansın etmişler. dedem insanları ok dude, hallederiz mate diyerek evden uzaklaştırmış ama sonrasında evde kıyamet kopmuş tabi.

babannem en son çare olarak babamın pantolonunu kalın urganla dikmiş ve hadi sok şimdi ellerini cebinede görelim demiş.

babam o gün gece yarısı kalkıp, babanemin diktiği cepleri açmış ama bir dahada o pantolonu hiç giymemiş. evde kimse olmadığı zamanlarda gizli gizli giymiş.

böyle anımı olur amk demeyin, daha acımtırak halleride varmış ama arabeske bağlayıp kendimizi jiletlemenin alemi yok.

kıssadan hisse : cep güzel birşey.

İç Burkan Garibanlık Anıları

Evden gelen para bitmiş ve gecenin bir yarısı olmuş ve tüm gün yazı çizi yapmaktan yemek yenmediğinden olacak karnım omuriliğime yapışmış vaziyetteydi.
saat 24:00 civarları olsa gerek patron yanına çağırdı.
bir korku bir tedirginlik yanına gittim.
ama açlık diz boyunu geçti bitti fırladı vaziyette.
içeri girdim ki ne göreyim.
patronun önünde briket büyüklüğünde bir helva ve kocaman bir hindi (kızarmış) .
nasıl bir kombo yemek anlamadım ama helva bir yandan hindi diğer yandan ... olacak iş değil ve şaka da değil.
bana bir şeyler söylüyor ama duymak zor gözüm gönlüm herşeyim masanın üstündekilerde.
neyse anladım zarzor dediklerini .yardımcısını çağırdı ve doydum at bunları dedi (at dedi resmen)
lan daha iki lokma yedin yazık be.
patron geri kalanı ben yiyim mi? diyemedim...
yardımcı kapıdan çıktı ardından bana yol verdi hadi git dedi ben de çıktım.
lan arkasından baktım ki aldı onları lavuk çöpe attı.
gece bilmemkaç yawwaşca çöpün oraya gittim.
sağa sola baktım kimseler yok.
olm dedim kendi kendime yerden izmarit bulup içmedin mi?
kedi köpek çerden çöpten yiyor hasta oluyor mu?
organizma aşağı yukarı aynı ...!
zaten çöpte o kadar kötü değildi.
hadi dedim davran yiğidim.
çöpe daldım bir güzel.
(yanıma çöpe inerken tuz bile almıştım)
güzelce yemeye başladım mis gibi ohhh ,bir yandan hindi bir yandan da helva (ama süper helva)
helvanın üstünü yinede kazıdım ki mikrop kapmayım (hijyen ayakları ama hikayeden tabiki)
yedim yedim yedim yüzüm gülmeye başladı yavaş yavaş...
derken binanın üst katlarından bazı sesler işittim.
yukarı baktım.
2 nci kattan bana ahu gözlü sekreter bakıyor (ki ona yazıyorduk tabiki,bilgi işlem sorumlusuyuz havalıyız bide)
3 ve 4 ncü kattakiler de bakıyorlar.
evet boy oldu 120 santim civarları.
direkt yerin dibine geçecem ama yer bile yok etrafta.
o an renault 12 station wagon bir arabanın bagajında yolculuk ederken o kıza görünmek bile katlanılır bir rezillik olarak göründü bana nedense.
durum o derece kötü ki garibanlık az gelir.
karnım şükür doydu.
olayı kotardım hem de yüzümün akıyla o da ayrı bir hikaye .
o kadar helva çöpe atılmaz ama , hindi de süperdi (patron gecenin bi vakti o hindiyi nereden buldu o kadar helvayı neresine koyacaktı esas olay o ama ona uyacak başlık yok ,açması da uzun ve zahmetli)

Hayatımın Renk Sınıfları

Bugün hayatı renklere bölmeye, sınıf sınıf renklerine ayırmaya karar verdim. İş, özel yaşam, eğitim, insanlar hepsi aynı renk olucaktı. Rengarenk olur, iyi bir beyin jimnastiği yaparım dedim. Çokta renkli olmadı açıkçası...

İş : Gri (siyaha kaçan)
Aşk : Koyu siyah (:
Para : Kahverengi (B.k gibiden kasıt ahah)
Sağlık : Yeşil (Always GoGreen)
Sosyallik : Rengarenk (Her ortama uyarım)
Beklentilerim : Kırmızı (Her an alert verebilir)
Uzun ve Kısa Vadeli Planlar : Mavi (Gökyüzü rengine istinaden, hep hayallerde yaşıyorum)
Yaşam : Sarı (Arabam serviste, her sarı taksinin peşinde koştuğum için bu aralar sarı)
Yeme : Kırmızı (Sürekli fast-food yemekten ev yemeği yiyemez oldum, fena.)
İçme : Sarı (Bira rengi sarı, bende bir birakolik olarak normal olarak sarı)
Gezme - Tozma : Siyah (Gece alemlerinde başköşeye adımızı yazmışız, muhahahahaha, pardon)
İletişim : Beyaz (Etkili iletişim tekniklerinde sütten çıkmış ak kaşık gibiyim)
Şans : Kırmızı (Her daim alert mode : on )
Spor : Mavi (Hergün iki saat yüzüyorum, eski lisanslı yüzücüyüm la ben, valla (: )

Adele - Rolling In The Deep (Live)

Günün sakızı :)

3 Haziran 2012 Pazar

Emre Aydın - Jolly Joker Konseri

Bir daha s.kseler gitmem dediğim Jolly Joker'e yine gidip yine konser izlemek zorunda kaldım. İçimde belki düzeltmişlerdir, belki çok insan gelmez tenha olur v.s. gibi fikirlerle mekana girdim.

Herşey çok güzel başlamıştı, saat 22:00'da bütün liseli bebeler mekana dolunca ve mekanın klimaları çalışmayınca hamama döndü. Emre paşa!da 23:40'da sahne alınca sırtımdan ter çıktı.

Ulan o değilde Emre Aydın'ın sahneye çıkmasıyla klimalar çalışmaya başladı en çok ona sinirleniyorum. Kıç kadar mekana 1000 tane adam sokup klimaları açmayan zihniyete her türlü sövebilitem var.

Neyse Emre Aydın'ın performansı iyiydi de gece kabus gibi bitmedi.

Hee bir daha Jolly Joker'den içeri girermiyim? ASLA !!!

Dip not : Gece boyunca tacizine uğradığım 3 hatun bu yazıyı hasbel kader okursanız Allah belanızı versin, zaten terliydim sizde üstüne tuz biber oldunuz.

Birde öyle konserlerde erkeklere göğüslerinizi yapıştırmayın evladım. Herkesin niyeti iyi olmayabilir :)

Gotye - Somebody That I Used To Know


Günün  ağzıma dolanan parçası.

****************************

Sözlerini çevirelim tam olsun, mesaj vermek isteyen kutuya 10 TL atsın.

****************************

arada sırada beraber olduğumuz zamanları düşünüyorum
mesela ölecek kadar mutlu olduğunu söylediğin zamanı
benim için doğru kişi olduğunu düşünüyordum
ama yanındayken çok yalnız hissediyordum
ama aşk budur ve bu acıyı da hala hatırlarım

bazı mutsuzluklara bağımlı olabiliyorsun
sonsuz teslimiyet gibi
hep sonsuz
bu işi yürütemeyeceğimizi anladığımızda da
hala arkadaş kalabileceğimizi söylemiştin
ne yalan söyleyeyim, bittiğine sevinmiştim

ama beni böyle kesip atmak zorunda değildin
hiçbir şey olmamış gibi davranmamalıydın
sanki hiç olmamışız gibi
üstelik aşkına ihtiyacım bile yok
ama bana yabancı gibi davranıyorsun
bu da zoruma gidiyor
bu kadar alçalmak zorunda değildin
arkadaşlarını gönderip plaklarını aldırdın
üstüne bir de numaranı değiştirdin
bütün bunlara hiç gerek yoktu
artık sadece bir zamanlar tanıdığım birisisin
artık sadece bir zamanlar tanıdığım birisisin
artık sadece bir zamanlar tanıdığım birisisin

arada sırada bana kazık attığın zamanları düşünüyorum
nasıl da her seferinde kendimi sorumlu hissettirmiştin
ama ben bu şekilde yaşamak istemiyorum
her söylediğin lafın altında anlamlar arayarak
vazgeçebileceğini söylemiştin
hani sadece bir zamanlar tanıdığın birisine takılıp kaldığını görmeyecektim

ama beni böyle kesip atmak zorunda değildin
hiçbir şey olmamış gibi davranmamalıydın
sanki hiç olmamışız gibi
üstelik aşkına ihtiyacım bile yok
ama bana yabancı gibi davranıyorsun
bu da zoruma gidiyor
bu kadar alçalmak zorunda değildin
arkadaşlarını gönderip plaklarını aldırdın
üstüne de numaranı değiştirdin
bütün bunlara hiç gerek yoktu
artık sadece bir zamanlar tanıdığım birisisin

bir zamanlar tanıdığım
bir zamanlar tanıdığım birisi
bir zamanlar tanıdığım
artık sadece bir zamanlar tanıdığım birisisin
bir zamanlar tanıdığım
bir zamanlar tanıdığım birisi
bir zamanlar tanıdığım
birisi